Büyük Savaşın Gölgesinde: Britanya'nın Rus İç Savaşı Macerası
YAKIN TARIH20. YÜZYILSAVAŞRUSYA


Tüm savaşları bitirecek savaş sonrası
"Tüm savaşları bitirecek savaş" sonlanırken, Avrupa'nın doğusunda yeni bir tehlike yükseliyordu: Bolşevizm.
Çatışmanın kaosu içine, kanlı siperlerden yeni çıkmış yorgun askerler bilmedikleri bir coğrafyaya gönderiliyordu. 20. Yüzyıl hikayeleri arasında en beklenmedik olaylardan biri olan bu süreç, tarihin en acı tatlı hikayelerinden biriydi.
Rus İç Savaşına Müdahale: Tatil Gibi Başlayan Bir Görev
Her şey umutla başladı. Çarlık Rusya'sı yıkıldığında, Batı dünyası bunu büyük bir coşkuyla karşıladı. Herkes yeni Rusya'nın İttifak Devletleri'ne karşı daha güçlü duracağını düşünüyordu. Ancak Bolşeviklerin iktidarı ele geçirmesi, tüm planları alt üst etti. Savaş yorgunu Rus halkına "Barış, Toprak, Ekmek" vaat eden Lenin, İtilaf Devletleri'ne ihanet edercesine Almanya ile barış masasına oturdu. Bu durum, Britanya, Fransa ve Amerika için bir felaketti; çünkü cepheye yolladıkları tüm askeri malzemeler artık Almanların eline geçebilirdi. İşte bu, Rus İç Savaşı'na Britanya Müdahalesi'nin fitilini ateşleyen ilk adımdı.
Askerlerin güncelerine yansıyan o ilk anlar, sanki bir tatil gibiydi. Batı Cephesi'nin siperlerinden kurtulan erler için bu, adeta bir piknikti. Ancak savaşın bitişiyle birlikte, her şey değişti. Savaşın bittiğine inanıp evlerine dönmek isteyen on binlerce asker için bu bilinmezliklerle dolu savaşın bir parçası olmak, artık anlamsızdı. Kimi askerler emirlere karşı geldi, kimi isyan etti; ama artık geri dönüş yoktu.
Siperden Kulübeye: Savaşın İnsan Yüzü
Peki, bu yorgun askerler Rusya'da ne buldu? Anna Reid'in "A Nasty Little War" adlı çalışmasında da vurguladığı gibi, karşılaştıkları manzara siperlerden çok farklıydı. Savaş, bu kez köylerde, ormanlık alanlarda yaşanıyordu. Askerler yerel köylülerin evlerine yerleştirildi ve savaşın en acımasız anlarında bile dokunaklı dostluklar kuruldu. Askerler, Noel ağaçları kurup çocuklara hediyeler verirken, yerel halk da Paskalya'da onların barakalarını kutsuyordu. Ancak bu sıcak ilişkiler bile, savaşın soğuk gerçeklerini gizleyemiyordu. Askerler, bir yandan dostluklar kurarken, diğer yandan "gerekli bir görev" olarak köylülerin eşyalarına el koyuyordu.
Savaşın getirdiği en büyük felaketlerden biri de, Amerikan askerlerinin bölgeye İspanyol Gribini taşıması oldu. Askeri tıbbi birliklerin tüm çabalarına rağmen, salgın sivil nüfus arasında büyük kayıplara yol açtı. İşte bu, tarihin en tatlı anlarının bile ne kadar acı gerçeklerle iç içe olduğunu gösteren bir olaydı.
Bir Cesaret Destanı: Ypres'ten Henry James Nicholas
Rusya'da yaşanan bu kaosun bir benzeri, savaşın son günlerinde siperlerde de yaşanıyordu. Ypres Muharebesi'nde Yeni Zelandalı asker Henry James Nicholas'ın hikayesi, savaşın ne kadar öngörülemez olduğunu gösterir. Komutanları, makineli tüfeklerin susacağını ve sis perdesinin düşmanı kör edeceğini söylese de, gerçekler bambaşkaydı. Nicholas ve arkadaşları, yoğun makineli tüfek ateşi altında ilerlemek zorunda kaldı. İşte tam bu kaosun ortasında, Nicholas siperden fırlayıp tek başına bir Alman makineli tüfek mevzisini susturdu. El bombaları ve süngüsüyle tek başına, bir kahramanlık destanı yazdı. Bu hikaye, savaşın bitişiyle bile bitmeyen o kişisel cesaretin ve fedakarlığın bir simgesi oldu.
Büyük Savaş'ın bitmesi, dünyada barışı getirmedi. Aksine, yeni çatışmaların, beklenmedik dostlukların ve acımasız gerçeklerin kapılarını araladı. İşte tarih de tam olarak bu yüzden güzel: sadece zaferleri değil, arkasındaki tüm acı ve tatlı hikayeleri de bize anlatır.