Orta Çağ Tunus'unda Şarap Vergisi : Hafsi Hükümdarlarının Ahlaki İkilem

YAKIN TARIHEN ÇOK OKUNAN YAZILAR14. YÜZYIL

10/25/20222 min oku

Old, antique map of Tunis
Old, antique map of Tunis

Orta Çağ tarihi, İslam hukuku, Hafsi Devleti, Tunus ticareti, vergi tarihi, şarap vergisi, İslam ekonomisi, Shari’a

1300lerin sonlarında Akdeniz’in en hareketli limanlarından biri olan Tunus’ta, birbiriyle yarışan Avrupalı tüccarların gözleri, Hafsi hükümdarının kapısından çıkacak bir haberdeydi. Bu haber, sadece bir ticaret anlaşması değil, aynı zamanda büyük bir servetin anahtarıydı: Şarap vergisini toplama hakkı. Latince "gabella vini" denilen bu hak, bir nevi vergi ihalesiydi ve galip gelen tüccar, belirli bir peşinatı ödedikten sonra şehre giren şaraplardan dilediği kadar vergi toplama yetkisine sahip oluyordu.

Düşünün ki, o dönemde bir tüccarın ödediği 34.000 bezantlık ihale bedeli, koca bir ticaret gemisinin ve tüm yükünün değerinden bile fazlaydı. Bu, Tunus'taki şarap pazarının ne kadar büyük ve kârlı olduğunun bir göstergesiydi. Şehir, binlerce Avrupalı tüccar, asker ve misyonere ev sahipliği yapıyordu. Her ulusun kendi "fondaco" adı verilen hanları vardı ve buraların meyhanelerinde şarap, su gibi akıyordu. Sadece yabancılar değil, şehirdeki Müslüman, Yahudi ve Hristiyan halk da bu içeceğe düşkündü.

Ancak bu altın madeni, Müslüman Hafsi hanedanı için sadece bir gelir kaynağı değildi; aynı zamanda büyük bir vicdan azabıydı. İslam hukuku, Müslümanların şarapla ilgili her türlü eylemden (içmek, satmak, taşımak) uzak durmasını emrediyordu. Oysa devlet, bu "yasaklı" ticaretten gelen parayla ayakta duruyordu. Hafsi sultanları, bir yandan devlet hazinesini doldururken, bir yandan da halkın ve din adamlarının gözünde Şeriat'a aykırı davranmakla suçlanma riskiyle karşı karşıyaydı.

Bu ahlaki ikilem, sık sık yüzeye vuruyordu. Tarih, 12. yüzyılda şarap küplerini parçalayarak ün kazanan reformcu İbn Tūmart'ın izinden gelen Hafsilerin, aslında şarap ticaretine karşı bir duruş sergilediğini gösteriyordu. Zaman zaman hükümdarlar veya onlara isyan edenler, şarap satılan dükkânları yıktırıp yerlerine cami veya tekke yaptırıyordu. Dini elitler, bu gelirin "kirli" olduğuna inanıyor ve devletin bu parayı kullanmasını eleştiriyordu.

Yine de yöneticiler, bu paranın vicdan azabını hafifletecek yaratıcı çözümler buluyordu. Mesela, 1289'da Cenevizli bir tüccarın şarap vergisinden ödediği para, Müslümanlara gitmesin diye özellikle Hristiyan paralı askerlerin maaşı olarak ayrılmıştı. Sanki paranın kaynağındaki günahı, paranın gideceği kişiyle "temizleyebileceklerini" düşünmüşlerdi.

Ancak bu çetrefilli ilişki, sadece Hafsilerin değil, Avrupalıların da başını ağrıtıyordu. Venedik Senatosu, 1320 yılında önemli bir karar aldı. Tunus'taki şarap ticaretiyle devletin resmi olarak ilişkilendirilmesinin, şehrin itibarına ve Tunus ile olan ilişkilerine zarar verdiğine karar verdiler. Konsoloslarının maaşlarını meyhane kârlarından karşılamaktan vazgeçerek, "orada birçok kötü ve utanç verici eylemin işlendiğini" itiraf ettiler.

Sonunda, Venedik için kârlı olsa bile, bu işin getirdiği siyasi ve ahlaki "akşamdan kalmalık"a değmeyeceği anlaşıldı. Bu olay, Orta Çağ'da paranın, ahlaki değerlerin ve siyasi pragmatizmin ne kadar iç içe geçtiğini gösteren ilginç bir tarihi ders niteliğindeydi. Tunus'taki şarap vergisi, sadece bir finansal mesele değil, aynı zamanda bir medeniyetin kendi inançları ve ekonomik gerçekleri arasında nasıl bocaladığının da canlı bir hikâyesiydi.

Bağlantılı Yazılar